Türklam’ın ayrıntılarına geçmeden önce çok önemli bir konuyu sunmak istiyorum. O da Türklam’la ilgili tabii ki.
O da ait olduğumuz ve gurur duyduğumuz ve her şeyin üstünde tuttuğumuz Türk Ulusunun büyüklüğüdür. Bence, ancak çok büyük uluslar büyük toplumsal buluşlar yapabilir. Türklam da büyük bir toplumsal buluştur, ilerlemedir.
Bu nedenle Türklam da Türk Ulusunun büyüklüğü konusuyla başlar.
Ulusumuz yine dünya tarihine eklenecek büyük bir buluş yapmıştır. Bu büyük buluş Türklam’dır ve bunu ulusumuz bulmuştur.
Türklam’ı bulan sizlersiniz. Ben sadece var olana ad taktım.
Türk Ulusu büyük ve yüce bir ulustur. Buna yürekten inanıyorum.
Türk Ulusu kültürlü bir ulustur. Buna yürekten inanıyorum.
Sanki ben inanıyorum da başkaları inanmıyor mu? Herkes değil.
Kiminle konuşsanız bu kanıyı taşımayanların fazlalığı dikkati çekiyor.
Özellikle dinci bir kesim var ki onlar, bırakın Türk ulusunun büyüklüğünü, Türküm demek bile istemiyorlar. Öyle değil mi? Hepiniz yaşıyorsunuz ve görüyor, işitiyorsunuz bu insanları. Bunlar Araplaşmak hevesindeler. Ama ben şimdi üç özelliğini anımsatarak Türk Ulusunun büyüklüğünü kanıtlayacağım çalışacağım.
Önce diğer ulusların nasıl oluştuğuna kısaca dikkat çekmek istiyorum. İnsan toplulukları bir toprak parçası üzerinde oturuyorlar, o toprağı işliyorlar, o toprak karınlarını doyuruyor ve çocuklarını büyütüyor ve onu koruyorlar. Giderek ayni dili konuşuyor ve ayni topraklarda o denli uzun kalıyorlar ki düşünceleri de birbirine yakınlaşıyor. Sonunda dil, toprak, düşünce birliği, diğer etkenlerle birleşip bir ulus yaratıyor. Bunun için en az, herhalde bin sene gerekiyor. Sanırım siz de bu düşüncedesiniz.
Bu açıdan incelendiğinde, göçebe karakteri yerleşik karakterinden daha baskın Türk Ulusunun, iki bin, üç bin sene boyunca, değişik, değişik topraklardan geçip, değişik ulusların arasında yaşayıp, değişik diller ve dinlerle birlikte kaynaşmalarına karşın, diğer ulusların onları eritmesine karşın, sonunda hala yaşaması bir mucize ve diğer bir değişle büyüklük ve yücelik değil midir?
Bunu gerçekleştiren insan topluluğuna büyük adının verilmesi uygun değil midir?
Düşünün iki, üç bin sene içinde Çin Seddinden bu yöne geliyorsunuz, yığınla başka millet arasında yaşıyorsunuz ve sonunda yine ben Türküm diyorsunuz.
Ne harika bir ulusal karakterdir bu! İşte birinci büyüklük nedenimiz budur. Binlerce sene farklı topraklarda, farklı uluslar içinde, farklı dinleri kabullenerek, farklı dilleri ve farklı alfabeleri kullanarak geldik ve hala Türk’üz. Büyüğüz. Yüceyiz.
Ayrıca sevgili arkadaşlar, Unutmayalım ki Türkiye Cumhuriyeti tarihte Türk adını ilk kullanan devlettir. Bir ilktir bu.
Hepimiz Türk’tük ama adını nedense hiç kullanmadık, Atatürk çıkıncaya kadar.
Osmanlı dedik, Selçuklu dedik, Babür dedik, Kazakistan dedik ama hepimiz Türk’ken hiç Türk’üz demedik. Osmanlıyız dedik, Selçukluyuz dedik ama Türk’üz demedik.
Sonra, iki bin sene sonra ben Türküm demeğe başladık. İşte bu gerçek büyüklüktür. Türk titredi ve kendine geldi. İkinci büyüklük nedenimiz budur.
Diğer yandan İslam dini içinde de bir ilki gerçekleştirerek laiklik düzenini getirip benimseyerek çok değişik bir yaşam yarattık.
Bu çok muazzam bir büyüklüktür. Bunu görenlerimiz var, reddedenlerimiz var, geriye dönmek isteyenlerimiz var.
Ama çocuk doğdu bir kere. Türklam doğdu artık bir kere. Bu büyüklüğümüzün en büyük eseridir.
Bu çok büyük bir değişiklik ve gelişme değil midir? Bu gelişme dünyada ilktir.
Savaş yapmadan dinimizde büyük bir değişiklik getirdik, laikliği getirdik ve birbirimizi kesmeden, öldürmeden laik yaşamı benimsedik. Hepimiz değil.
Ama benimseyenler benimsemeyenlerden fazla. İşte büyüklüklerden en önemlisi budur.
İşte şimdi bu Büyük Türk Ulusunun yaşama getirdiği en yeni doğmuş bebeği anlatmağa ve laikliğin felsefesini yapmağa, yani Türklam’ı anlatmağa ve tanıtmaya çalışacağım.