Bunu görüp de kesin çözüm arayan tek insan bence Atatürk idi ve bence bu büyük adamın düşüncesini kimse anlamadı. Belki anlayan olmuştur sinmiştir. Belki anlayan çıkmıştır, susmuştur. Belki anlayan olmuştur, zamanı gelmedi diye düşünmüştür.
Bence şimdi, zamanıdır; hatta biraz da geç bile kaldık diye düşünüyorum..
Düşünce ile ancak düşünce baş edebilir. Bir düşünceyi ancak başka bir düşünce ile yenebilirsiniz, onunla ancak düşünce marifetiyle baş edebilirsiniz.
Rahat bırakınız okulları ve kişileri. Düşünceye bakınız düşünceye!
İslam dininde reform, sizi, ayni düşüncenin çeşitlemelerine, mezheplere ve tarikatlara götürecek ve sonu gelmez tartışmalar ve hatta savaşlara yol açacaktır.
Sizleri bir tek düşünce rahatlatacaktır: T Ü R K L A M; işte o kadar.
Türklam da İslam ile uğraşmaz.
Kendi başının çaresine bakan, kendini yetiştirecek ve gürbüzleştirecek olan insanları ve düşünürleri bekleyen bir felsefedir.
Barış var, savaş yok. Konuşma var, vurma yok. Türkiye Cumhuriyeti var, Türkiye’nin Atatürk Cumhuriyeti Anayasası var, Türkiye var, Türk var, Türkçe var.
İşte size düşünce, işte size kurtuluş!
Ha, evet, evet, bildiniz, aynı zamanda, işte size Atatürk’ün başlattığı Kurtuluş Savaşınızın sonu. Yeni geldi.
Büyük Kurtarıcı, bence, bu düşünce ile sizi tamamen kurtaracaktı, ama ömrü yetmedi.
Neyse, işte Türklam, buyurun.
Diğer yandan, son sözün sonu, Atatürk’ü diğer inceleyenler ve onu diğer sevenler veya ona inanmayan ve sevmeyenler de olabilir; bu kişiler eğer, yok Erdem bey, yanlışınız var, Atatürk, Türklam gibi bir düşünceyi hazırlamadı, kurgulamadı derlerse, ne yapayım, onlar da haklı olabilirler. Öyle olsun.
Annem Cahide Hanımın, Teyzem Şaziye Hanımın, babaanneleri, Selanik doğumlu, Nazilli ölümlü, Feride Hanım, ” Sen bilirsin, dersen, kavga olmaz,” dermiş. Bana öyle öğrettiler. Siz bilirsiniz, o halde.
Ancak ne değişir?
İşte T Ü R K L A M, buyurun.
( Söyleşi de bitmiştir. )