Portör sözcüğü bir tıp terimidir.
Bir hastalığı başkasına taşıyan kişiye portör diyoruz doktor dünyasında.
Fransızca kökenli bir sözcüktür ve karşılığı, hamaldır.
Örnek olarak B tipi hepatit veya sarılık hastalığını sunabiliriz. B tipi hepatit virüsü bir kişiyi portör yapabilir. Hamal yaptığı kişiyi çok uzun süre, on hatta yirmi sene hastalandırmaz. Hamalı kullanır ve onun sayesinde hastalığı başka kişilere bulaştırır. Otuz seneden sonra o kişiye kanser vererek öldürebilir de, yeter artık, dercesine veya öldürmeyebilir de.
Hamallık yapmayan İngilizlerin İngiliz dilini taşıdıkları anlaşılıyor.
Hamal Türklerin ise 600 sene süre ile Arapçayı taşıdıkları anlaşılıyor. Arapçanın hamalı olmuşuz da farkında bile değiliz.
Yönettiğimiz onlarca ülkeye, yüz milyonlarca insana, Türkçeyi öğreterek kendi ekinimizi ekecek yerde, İslam dinini kabul edin diye uğraşıp, Arapça öğretmeye çalışmışız.
Sonunda kanser olup ölmek üzereyken harika bir mucize ile Kemal Atatürk tarafından kurtarılmışız da bunun bile tam bilincine ve zevkine, aramızdaki portörler nedeniyle tam varamamışız.
Hamal Türkler ayrıca kendilerini kapatmışlar. Sadece kara çarşafa girmekle, sarık takmakla kapatmamışlar. Kendi mahallelerine kapanmışlar. Etraflarında yüzyıllarca süren gelişmelere gözlerini ve yüreklerini kapatmışlar.
Yönettikleri uluslar kitap basarken Türkçe kitap basmayı yasaklamışlar, bilim gelişirken din kitabı çalışmışlar, ekonomik doktrinler gelişirken din okumuşlar.
Bu portörler sonunda sadece dillerini değil 500 sene oturdukları kendi anavatanlarını bile kaybettiler.
Din inancı diktatörlük inancına sıkı sıkıya bağlıdır. Sultan diktatördür. İkisi birden yükselir ve alçalırlar.
Neyse ki Atatürk geldi, Balkanlardaki evlerinden olanlara benzemedik, hiç değilse Anadolu’daki evlerimizden olmadık. Dilimizi kurtardı, gettoları ortadan kaldırdı.
Zehir mutlaka emilip gönderilmelidir saygıdeğer, okumuş ve akıllı yurttaşlarımız.
Vatanın sürekliliği için Türklam olunuz.
Türklamı tanıtınız ve yayınız.
Ancak bu yolla evinizi ve dilinizi koruyabilirsiniz.