LAİKLİĞİN DOĞURDUĞU BOŞLUK

L

İstesek de istemesek de, sevsek de sevmesek de laiklik ilkesinin getirilmesiyle ülkemizde bir tür boşluğun doğduğunu kabul etmemiz gerekir. 

Laiklik ilkesinin boşluk doğurduğunu bugün kolayca görebiliyoruz, çünkü bugün için, kendisini laikim diye tanımlayan kişiler vardır ve bu kişiler laiklik ilkesi getirilmeden önceki inancın önerdiğinden farklı bir yaşam sürmektedirler ki bu durum eski inançlarını az çok değiştirdiklerini gösterir.  Gerçekçi olalım. Laiklik ilkesi Türkiye’de İslam’ın önerdiğinin dışında bir yaşam başlatmıştır ve bu yaşam sürmektedir.

İslami elbise giyen Suudi Arabistan kralına bakın, İran’ın cumhurbaşkanına bakın, bir de Türkiye Cumhurbaşkanına bakın, aradaki fark çarpıcıdır. Türkiye Cumhurbaşkanı laikleşmiştir, Amerikan başkanı gibi giyinmektedir, Müslüman giysisi veya üniforması giymemektedir.

Laikliğin getireceği değişikliklerin tanımlanmaması, arada boşluklar doğmasına yol açmıştır.  Diğer yandan nasıl bir değişiklik gelişeceğini de kimse bilemezdi çünkü böyle bir değişiklik bu gezegenin tarihinde ilk kez Türkiye’de yaşandı. İslam Dininin şeriat düzeni yaşanırken onu bir kenara iterek laiklik ve medeni kanun getiren ilk ülke Türkiye’dir.

Laiklik ilkesini getirenin, yani ülkenin kurucu babasının istediği böyle bir son muydu? Bilmiyoruz.  Ama öyle inanıyorum ki, hiç kimse,  gerçekten hiç kimse şeriat ile yönetilen bir ülkeye getirilen laiklik ilkesinin ve uygar yasaların nasıl bir toplum ortaya çıkaracağını önceden asla kestiremezdi, bilemezdi, öngöremezdi.

Laikliğin kurucularının nasıl bir boşluk doğacağını öngörememelerinin nedeni bellidir: Zaten herkes inançlıdır.  O halde bir boşluk olmaması gerekir. Herkes şimdi de hem laiktir hem inançlıdır. Pekiyi boşluk neden çıktı? 

Kanımca boşluğun çıkmasının ve huzursuzluğun nedeni laiklik değildir. Esas boşluk İslamiyet’ten kaynaklanmaktadır. Laikliğin başlangıcında kuralın oturması için İslam propagandasının yasaklandığı anlaşılmaktadır. Anayasanın 163. Maddesi vardı. Sonra, 1980 sonrası, siyasilerimiz bu anayasa maddesini kaldırdı. Özellikle son senelerde, laiklik ilanından 70 kadar sene sonra Türkiye İslami düşünce, giysi, davranış ve yaşam önerileriyle yüzleşti.  Daha önce din propagandası yasaktı, yasak ortadan kaldırılınca, yasaklananların önündeki engel ortadan kalkınca İslamiyet gerçek yüzünü gösterdi ve bu yüzdür huzursuzluğun ve boşluğun nedeni. Laikler gerçekle karşılaşınca boşluğa düştüler. Bu yüz laiklere itici geldi.

Basın, uygar insanı dehşete düşüren İslam önerileri yayınladı. Ölen eşiyle seks yapma hakkı, kadını dövme hakkı, kız çocukları ile evlenme hakkı, kadını kuma gömüp başını taşla ezerek öldürme hakkı ve bir sürü benzerleri.

Irak savaşında Allah Büyüktür diyerek baş kesmeler. Beline patlayıcı sararak kendini patlatarak birkaç inanmayanı öldürenler, bıçakla sokaklardaki insanlara saldıran Müslümanlar. Binlerce örnek var. Allah-u Ekber diyen diz çökmüş yüzü vücudu kapalı kadını Allah-u Ekber diyerek arkasından tabancayla öldüren Müslüman giysili insanlar.

Bir imamın bu ülkede bir camide kılıçla vaaz vermesi.  Bunlar aklıma gelen çok itici olayların binlercesinin birkaçı.

İslam Dini zaten başından beri laiklik kavramını istemez bir dindir. Müslümanlar laik olamaz diyeni herkes biliyor. Katoliklik zaten laik değildir. Çeşitli Protestan dinlerin hepsi kendilerine özgü değişiklikler içerir. Musevilikte ise laiklik hiç olmaz. O zaman inanan yurttaşlarımızı nasıl laik yapacağız?

İnanan insanlar laik olunca dinlerinden mi olacaklar yani? Şimdi laikleri bir düşünce aldı gitti. Kendilerine göre Müslümandılar. Şimdi baktılar ki kendilerine göre Müslüman olunmuyor. Eh, dayatılanlar da hoşlarına gitmedi.

Boşluğa düştüler. Müslümanlıktan çıkmadılar ama Arap Müslümanlığını da istemediler.

Bu yaştan sonra din mi değiştireyim diyenler bu boşluk nedeniyle konuştu. Ben ateistim diyenler bu boşluktan fışkırdı. Müslümanlar gerici, diyenler bu boşluktan konuştu; Müslümanlar İslamiyet’i bilmiyorlar diyenler bile çıktı ortaya.

Tekrar soruyorum: Acaba Türklam bu boşluğu doldurabilir mi? Denemek ister misiniz? Nedir ne değildir öğrenince karar veriniz. Şimdi lütfen okumayı sürdürelim.

ANCAK YİĞİDİN HAKKINI YİĞİDE VERMELİ:

Çünkü benim bu kitap ile önerdiğim birleştirici düşünce,  yani Türklam, eğer o günkü şartlarda ortaya atılmış olsa idi, öyle inanıyorum ki laiklik kavramı bile getirilemezdi. Laiklik kavramı; bu kavram ile yaşanması ve laiklik düşüncesinin evrimleşmesi gerekliydi, olmazsa olmazdı. Laiklik getirilmemiş olsaydı zaten Türklam doğmazdı.

Dolayısıyla, kişisel inancım, o günkü şartlarda Kurucu Babanın en doğru yolu seçtiği merkezindedir. Yiğide hakkını verelim. Her zamanki gibi en doğru yolu bulmuş.

O’nu sonsuz saygı ve sevgi ile selamlıyorum.

DEMOKRASİYİ GETİRENE DE HAKKINI VERELİM

Bakın değerli okurlar! Gelecekteki Türklam Yaşam Biçimi dostları! Yiğidin hakkını yiğide vermek gerekir. Ülkemizde bir tane daha dünyada ilk yaşandı. İsmet İnönü 1950 senesinde seçimi yitirince tek adamken, adeta diktatörken ve seçimin sonuçlarına aldırmadan görevi sürdürebilecekken istifa etti ve yönetimi ve iktidarı seçilen partiye devretti.

Bu da dünyada ilk kez yaşandı.

Dünya tarihinde diktatör güçlerine sahip birisinin seçimle yönetimi devretmesi ilk kez görüldü. Bu da bir ilktir ve ülkemize demokrasiyi getiren değerli kişinin İsmet İnönü olduğu her zaman ve her yerde anlatılmalı ve onun sayesinde de aynen Atatürk sayesinde olduğu gibi Türk ulusu yüceltilmelidir.

Bu iki konu yani laikliğin getirilişi ve demokratik seçimler neden söz ettim biliyor musunuz? Aklıma hep, acaba erken mi yapıldı bu devrimler diye gelir de ondan. Çünkü 2000 den sonraki seçimler bize gösterdi ki ne laiklik ve ne de demokrasi tam anlaşılamamış ve halkımızın bir kısmı bunları sindirememiş, ne olduklarını anlayamamış. Erken mi yapıldı sorusunu yanıtlayayım: Geç bile kalınmış.

Yaşananlar bir ulusun modern çağa yeniden doğum sancılarıdır. Bu defa yukarıdan değil tabandan gelmelidir. İki binli senelerin öğretileri ve bu sancılı dönemler atlatılmadan Türk ulusu bu gezegendeki seçkin yerini alamaz ve uygar dünyanın bir üyesi olamazdı. Bunu Türklam sağlayacaktır. Geç bile kalındı, geç bile kalınmış.

Gazi Mustafa Kemal Paşaya ve Kemal Atatürk’e  ( bu iki ad bir kişiyi temsil eder, şaşırmayalım ) ve İsmet İnönü’ye sonsuz teşekkürler ve saygılar.

About the author

Dr. Erdem Alptuna

Erdem Alptuna tıp doktoru ve üniversite doçentidir.
Dr. Alptuna, Atatürk Devrimlerine uyum sağlayarak yaşayan insanların Yaşam Biçimine ve Felsefesini inceledi ve ortaya başka bir yaşam biçimi çıktığını kavradı. Bu yeni yaşam biçimine Türklam adını yakıştırdı. Ayrıca bugüne ve dünyaya daha iyi uyum sağlayacak birkaç yeni kural daha getirdi.
Dr. Erdem Alptuna bu blog’da, bu makaleler ile Türklam Yaşam Felsefesinin kurallarını anlatıyor. Cumhuriyetin kaya gibi sağlam yaşaması için Türk, Türkçe ve Türklam’a gereksinim vardır diyor. Türklam bir din değildir. Ama benzer bir Yaşam Felsefesi ve bu felsefeden doğan bir Yaşam Biçimidir. Dr. Alptuna herkesi makaleleri sürekli okuyarak Türklam’ı öğrenmeye davet eder. Beğenenlerin de kendilerini Türklam’ım adıyla tanımlamasını önerir.
Türkiye, Türk, Türkçe ve Türklam Dr. Alptuna’ya göre Atatürk Devrimlerinin doğal sonucu, Türk Devrimlerinin en son halidir.

Add Comment

Dr. Erdem Alptuna

Erdem Alptuna tıp doktoru ve üniversite doçentidir.
Dr. Alptuna, Atatürk Devrimlerine uyum sağlayarak yaşayan insanların Yaşam Biçimine ve Felsefesini inceledi ve ortaya başka bir yaşam biçimi çıktığını kavradı. Bu yeni yaşam biçimine Türklam adını yakıştırdı. Ayrıca bugüne ve dünyaya daha iyi uyum sağlayacak birkaç yeni kural daha getirdi.
Dr. Erdem Alptuna bu blog’da, bu makaleler ile Türklam Yaşam Felsefesinin kurallarını anlatıyor. Cumhuriyetin kaya gibi sağlam yaşaması için Türk, Türkçe ve Türklam’a gereksinim vardır diyor. Türklam bir din değildir. Ama benzer bir Yaşam Felsefesi ve bu felsefeden doğan bir Yaşam Biçimidir. Dr. Alptuna herkesi makaleleri sürekli okuyarak Türklam’ı öğrenmeye davet eder. Beğenenlerin de kendilerini Türklam’ım adıyla tanımlamasını önerir.
Türkiye, Türk, Türkçe ve Türklam Dr. Alptuna’ya göre Atatürk Devrimlerinin doğal sonucu, Türk Devrimlerinin en son halidir.