Türklamı kabul edenler! O çizginin Türklam tarafına geçenler: Korkun!
Korkun artık, korkun.
“Türklamım artık,” dediğiniz andan itibaren, etrafta, sizi felaketlerden, yalandan ve dolandan kurtaracak yüce bir güç bulamayacaksınız.
Ben hesabımı Allah’a veririm, öbür dünyada veririm diyemeyeceksiniz artık.
Ne yapacaksınız şimdi?
Korkacak mısınız? Evet.
Alışıncaya kadar evet!
O halde korkun artık, korkun.
İlk kez, bu akşamı ve yarını yaşayın, bakalım ne olacak?
Türklamı kabul ettiğiniz bu ilk akşam çok korkacaksınız, biliniz.
Ne büyük azap! Ne büyük sıkıntı! Ne büyük korku bu!
Şu koskocaman dünyada yapayalnız kaldınız. Tek siz varsınız artık, ayaklarınızın üzerinde duran, tek siz.
Ne yönelecek güç, ne de sizleri koruyacak yüce bir kuvvet, ne peygamber, ne melekler, ne cinler, ne dualar ve ne de benzerleri var artık. Zavallı sizler, zavallılar, korkun artık!
Cennet yok artık size; ne portakal memeli kızlar var, ne huriler çünkü artık cennetten kovuldunuz.
Zavallılar…
Yitirdikleriniz, serin ırmaklar altında akan nehirler, güneşten koruyan ağaçlı gölgeler ve her türlü hizmetinize koşacak sevişeceğiniz 7-12 yaşında kız çocukları.
Kazandıklarınız ise, inancınız tam ise, Türklam adayları, hiç de soyut değil. Hepsi somut.
Elinizle ne tutarsanız, gözünüzle ne görürseniz o.
Beş duyunuzla ve bilginizle ve algılarınızla ve iradenizle nereye kadar giderseniz, o.
Çalışma ve ter.
Ne ekecekseniz onu biçeceksiniz, ne bir az, ne bir fazla.
Ve…
Biraz zaman geçince, birkaç gün sonra; Bir de sevinç.