HOMO MUSLİMUS

H

Türklam Yaşam Biçimi makalesinden aniden Homo Muslimus diye bir teknik değimle karşılaştınız. Sözcüğü ben oluşturdum. O nedir?

Anlatayım. Kavradığınız an Atatürk neden bu devrimleri yaptı daha iyi anlaşılır.

Hepimiz biliyoruz ki canlı türü olarak adımız Homo Sapiens’dir. Terim modern insanı tanımlar ve diğer canlılardan ayırır. Homo Neandarthalis ve Donovanii de var; sonuncular yok olmuş insan türleridir.

Homo Sapiens doğal yapısıyla kendi iki ayağı üzerinde duran, ekmeğini taştan çıkartan, çalışan, uğraşan, para kazanan, evlenen, çocuk yetiştiren, neslini kendi istediği biçimde eğiten, müthiş din ve bilim düşkünü, doğayı değiştiren, keşifler ve buluşlar yapan, ihtiraslı, çılgın, ilerici, sürekli değişen ve kendini yenileyen dehşetengiz, harika bir canlıdır.

Homo Sapiens sosyal hayvandır. Sosyal yaşam ancak felsefelerle, kurallarla olasıdır. Geçmişte bazı felsefeler toplumsal iyilik getireceğiz diye baskıcı devlet oluşturdular. Bütün dinler öyledir. Bütün dinler baskıcı toplum felsefesi uygular. İlk baskıcı devletler din devletleridir.

Aydınlanma devrimiyle birlikte dinden farklı baskıcı devlet türleri de çıktı. Faşist ve komünist felsefeler en önemli örneklerdir.  Ben bu kısa tanımlamada Sovyetler Birliğini örnek vereceğim. Yoksa bu konu ciltler alır.

Felsefe olarak komünizm iyidir. Herkes çalışacak ve kazanacaktır; kazançlar devletin olacaktır ve devlet de kazancı eşit bölüştürecektir. Herkes ayni zenginlikte ve biçimde yaşayacaktır. Ne zengin ve ne de fakir kalacaktır ülkede.

Herkes ayni kitabı okur, ayni gazeteyi okur. Herkesin nasıl düşüneceğini devlet belirler. Herkes 45 metre karede oturur, ayni çikleti çiğner, ayni şeker türünü satın alır.

Bir süre sonra insanların kendilerine özgü kişilikleri kalmaz. Her şey devletten beklenir. İnsanlar devlete sığınır. Bu yaşam biçiminde insan, Homo Sapiens olmaktan vazgeçer devlete sırtını dayamış bir türe dönüşür. Bu tür insana Homo Komunismus denebilir. ( Bu terimi de ben oluşturdum.)

Homo Komunismus kendi başına karar veremez. Mutludur, çocuk gibidir, babası devlet, anası devlettir; onlar her problemi, geç de olsa, zarar da verse çözer.

Sonunda böyle rejimler batar. Neden mi? Homo Sapiens doğa tarafından eşit oluşturulmamıştır da ondan. Hiç, insan yaşamını belirleyen felsefe kuralları insan doğasına zıt olabilir mi?  Oldurmak istense de olamaz.

İnsanın çalışkanı vardır, tembeli vardır. Akıllısı vardır, aptalı vardır. Beceriklisi vardır beceriksizi vardır. Aradaki fark birisini başarılı ve zengin diğerini ise başarısız ve fakir yapmalıdır. Doğamız böyledir.

Hiç bir felsefe insan doğasına aykırı olamaz ve eğer oldurulmak istenir ise bir süre sonra iflas eder.

Totaliter rejim iflas ettikten sonra eğer demokrasi gelir ise ne olur?

Homo Komunismus hemen yok olmaz ki! Bir süre sonra yine baskıcı devlete sığınmak ister. Artık Homo Sapiens değildir çünkü. Homo Komunismus bu defa da onlara baskı yapan insanı sever ve eğer baskıcı bir tip bulabilirlerse o adamı tekrar tekrar seçerek rejimini, demokrasi adı altında, yeniden totaliter rejime çevirir.  İsim farklı gerçek farklıdır.

Homo Sapiens ya özgürlük ya ölüm diyebilen karakterli bir hayvandır. Sovyetler birliği komünist felsefesi kötü olduğundan değil insan karakterine uymadığından ortadan kalkmıştır. Ama Homo Komunismus hala var ve hala seçiyor.

Homo Muslimus terimini yukarıdaki örnek gibi kullanabiliriz. Tek fark baskıcı devlete yön veren felsefe komünist değil din felsefesidir.

Din felsefesinde her şeyi Tanrı bilir.

Kısa bir sapma ile bir sözcük üzerinde duracağım. Bu durak zorunludur.

Tanrı adı,  gelmiş geçmiş birçok tanrıyı tanımlar. İnsanlık tarihi 2500 adetten fazla tanrı tanımlıyor. Hepsinin farklı adları ve ayrı özellikleri var. Tanrı deyince üç semavi dinin tanrısını da içine katıyorum. Kanımca Yehova adı Musevilerin, İsa adı Hristiyanların ve Allah adı da Müslümanların özel tanrısının adlarıdır ve besbellidir ki bu tanrıların karakterleri de özellikleri de birbirinden hayli farklıdır.

Ben bu makalemde tanrı deyince gelmiş geçmiş bütün tanrıları kapsıyorum.

Devamla, din felsefesinde, nasıl oturulacak nasıl tuvalet yapılacak nasıl sevişilecek, nasıl giyinilecek, ne kadar vergi nasıl ödenecek hepsi belirlenmiştir. İnsanlara bırakılan hiçbir şey yoktur. Bir yerde komünist felsefe gibidir. Bu baskıcı felsefe sonunda kişiliğini yitiren insanlar her şeyi Tanrıya bırakır ve her şeyi Tanrıdan beklerler ve Tanrıdan çok korkarlar. Tanrı efendidir ve kendileriyse kuldur yani köle. İşte bu biçime döndürülen insan Homo Muslimus’tur.

Tanrıyı görmeseniz bile tanrı adına konuşan ve emir veren insanlar vardır. Tanrı adına konuşan insanlara itaat ederler ve en sonunda tanrı adına konuşan en büyük adama kayıtsız şartsız inanırlar ve itaat ederler. Bu durum din felsefesinin koyu yaşandığı baskıcı toplumlarda daha kolaydır.

Ne var ki bu devletler de Homo Sapiens karakterine uymadığından yıkılmıştır. Buna Osmanlı Devletini örnek verebilirim. Bu devletin insanı, kendisini, ben Osmanlıyım diye tanımlayan Homo Muslimus’tur. Osmanlı Devleti dışında benzer bir sürü baskıcı din devleti vardır ama ben örnek olarak Osmanlı’yı aldım.

Bu tür devletler de yıkıldıktan sonra her zaman gözlemlendiği üzere Cumhuriyet veya demokrasi rejimi kurulabilir.

Şunu anımsatayım;  gerek Cumhuriyet ve gerekse de Demokrasi rejimi halkının en az % 95’inin okur- yazar olduğu ve en az % 90’ının kitap ve gazete okuduğu ülkelerde geçerlidir. Batılı demokrasiler, askeri güçleri sayesinde bu rejimleri kurdururlar ama artık okuma oranı % 50’lerde olan bu devletlerde bu demokrasi değil bir oyundur.  Bir çelik çomak oyunudur.

Şimdi acaba, din baskısının uygulandığı ülkelerde yetişmiş Homo Muslimus’lar eğer ileride, devletlerinde Cumhuriyet ve veya Demokrasi rejimi uygulanırsa nasıl hareket eder? Soru ve sorun budur. 

Olay yıkılan Sovyetler Birliğindeki gibi cereyan eder.

Cumhuriyete alışmaya zorluk çekerler. Cumhuriyete düşman olurlar. Din adına konuşan bir hırsız-uğursuz bulurlar, onu yüceltirler ve ona çalışarak onu başkan seçerler. Başkan seçmeyi on, yirmi, otuz, kırk sene sürdürerek ülkelerini yeniden totaliter baskıcı rejim içine iterler ve bu esnada fakir olmuşlar, rezil olmuşlar, ülkeleri batmış hiç umurlarında değildir ve bundan inanılmaz mutludurlar çünkü Tanrılarının dediğini yaptıklarına inanırlar, inandırılmışlardır.

Homo Muslimus’ların ve Homo Komunismus’ların çoğunluğu oluşturduğu ülkede demokrasi olamaz. Bunun iyi bilinmesi gerekir.

Yukarıdaki iki tür insanın çoğunluğu oluşturduğu ülkeleri düzlüğe çıkaracak tek felsefe Türklam’dır ve bundan doğan Türklam Yaşam Biçimidir. Her ülke kendi Türklam’ını bulmalıdır.

İşte Atatürk bütün bunları bildiği ve gördüğü için yaptı devrimlerini ve Homo Muslimus ile başa çıkabilecek Homo Sapiens yetiştirdi. Sanıyorum ben ve benim neslim Homo Sapiens.

Barış içinde anlaşarak Homo Muslimus’larımızı Homo Sapiens yaparak Türklam’ı kurmamız ve dünyanın diğer devletleriyle eşit koşullarda yarışarak barış içinde mutluluğa ve zenginliğe ulaşmamış gerekiyor. Donamımız yeterlidir. Yapabiliriz.

Hedefimiz yurtta barış, cihanda barıştır.

Sayımız ne kadar?

Öyle anlaşılıyor ki Türklam ağacı işte bu sayının üzerindeysek yeşerecektir, altında isek kuruyacaktır.

Ben samimiyetle yeşereceğine inanıyorum. İnanarak uğraşırsak iki kere uğraşırız. İnanmasaydım Türklam’ı yazmazdım.

İşte, bu sonsuz uzun girişten sonra zamanı geldi. Haydi bakalım! Gelecek makaleden itibaren Türklam Yaşam Biçimini sunuyorum.

About the author

Dr. Erdem Alptuna

Erdem Alptuna tıp doktoru ve üniversite doçentidir.
Dr. Alptuna, Atatürk Devrimlerine uyum sağlayarak yaşayan insanların Yaşam Biçimine ve Felsefesini inceledi ve ortaya başka bir yaşam biçimi çıktığını kavradı. Bu yeni yaşam biçimine Türklam adını yakıştırdı. Ayrıca bugüne ve dünyaya daha iyi uyum sağlayacak birkaç yeni kural daha getirdi.
Dr. Erdem Alptuna bu blog’da, bu makaleler ile Türklam Yaşam Felsefesinin kurallarını anlatıyor. Cumhuriyetin kaya gibi sağlam yaşaması için Türk, Türkçe ve Türklam’a gereksinim vardır diyor. Türklam bir din değildir. Ama benzer bir Yaşam Felsefesi ve bu felsefeden doğan bir Yaşam Biçimidir. Dr. Alptuna herkesi makaleleri sürekli okuyarak Türklam’ı öğrenmeye davet eder. Beğenenlerin de kendilerini Türklam’ım adıyla tanımlamasını önerir.
Türkiye, Türk, Türkçe ve Türklam Dr. Alptuna’ya göre Atatürk Devrimlerinin doğal sonucu, Türk Devrimlerinin en son halidir.

Add Comment

Dr. Erdem Alptuna

Erdem Alptuna tıp doktoru ve üniversite doçentidir.
Dr. Alptuna, Atatürk Devrimlerine uyum sağlayarak yaşayan insanların Yaşam Biçimine ve Felsefesini inceledi ve ortaya başka bir yaşam biçimi çıktığını kavradı. Bu yeni yaşam biçimine Türklam adını yakıştırdı. Ayrıca bugüne ve dünyaya daha iyi uyum sağlayacak birkaç yeni kural daha getirdi.
Dr. Erdem Alptuna bu blog’da, bu makaleler ile Türklam Yaşam Felsefesinin kurallarını anlatıyor. Cumhuriyetin kaya gibi sağlam yaşaması için Türk, Türkçe ve Türklam’a gereksinim vardır diyor. Türklam bir din değildir. Ama benzer bir Yaşam Felsefesi ve bu felsefeden doğan bir Yaşam Biçimidir. Dr. Alptuna herkesi makaleleri sürekli okuyarak Türklam’ı öğrenmeye davet eder. Beğenenlerin de kendilerini Türklam’ım adıyla tanımlamasını önerir.
Türkiye, Türk, Türkçe ve Türklam Dr. Alptuna’ya göre Atatürk Devrimlerinin doğal sonucu, Türk Devrimlerinin en son halidir.