Arap insanının kurgusu nasıl işlemiştir?
Önceki makalelerde İslamiyet’i kabul eden Türklerin Türkçe adlarını fırlatıp atarak Arapça ad aldıklarını yazmıştım. Daha sonra Arapça, ana dilimize yönelik istila savaşı başlattı demiştim. Bu yöntemle Cumhuriyete kadar Osmanlıca denen bir ara dil gelişti demiştim. Oradan devam edelim.
Daha aradan birkaç deste sene geçmiş olsa idi, Atatürk gelmemiş olsa idi, Atatürk Devrimleri tutmamış olsa idi, Araplar, Kuranlarındaki,” bu kitabı Arapça okuyunuz,” emri sayesinde Türkçeyi tamamen ortadan kaldırmayı, en azından bu topraklarda, başarabilecekti.
Bu yol sonradan Araplaşan bütün uluslarda kullanılan klasik yöntemdir.
Sonradan Araplaşan Lübnan, Suriye, Mısır ve benzeri ülkelerde bunların hepsi yaşanmıştır.
Osmanlı devletinde ortaya Osmanlıca denen bir ara dil, bir karma dil çıkmıştır.
Lübnan, Suriye ve Mısır dilleri de kendi Osmanlıcalarını yaşamışlardır.
Bu ara dil de yüzyıllarca kullanılır.
Zamanla daha çok Arapça sözcüğün içine girmesiyle Osmanlıca ara dili de ortadan kalkacak ve önce bir tür Arapça konuşulacaktı. Bu Arapça da okullarda öğretilecekti ki Araplaşan bütün uluslarda bu süreç sürmüştür.
Bu bir tür Arapça ile de Türkler de Türkçe gibi yok olacak ve Büyük Arap Ulusunun bir parçasını oluşturacaklardı.
Araplar bu büyük Arap ulusuna ümmet adını takmışlardır.
Ümmet ulus devletidir ama Arap ulusunun devletidir. İçinde başka ulusların, başka toplulukların ne kimliğini ne de dilini barındırır.
Aynen, Suriyeli ve Filistinlilerde; Mısırlı ve Libyalılarda ve yirmi iki adet, 22 adet Araplaştırılan millette yaşandığı gibi.
Bu görüşe az katılabilirsiniz, çok katılabilirsiniz. Görüş, görüştür. Ne var ki bu katı bir gerçektir, görüş değildir.
Ancak hiç katılmıyorum diyemezsiniz çünkü en azından ortada şimdi kendisini Arap zanneden Firavunların torunları olan Mısır Milleti vardır.
Dünyanın ilk denizcileri Fenikeliler yani Lübnanlılar vardır ve kendilerini Arap kabul ederler.
Filistin, Ürdün ve Suriye milletleri vardır ve kendilerini Arap kabul ederler ve Arapça konuşurlar.
Bunların hiç birisi Arap değildir. Hiç birisi Arap milletinden değillerdir. Nereden öğreniyoruz? İsrail ile yaşıt bu ulusları Tevrat adlı kitaptan öğreniyoruz. Her birisinin kendi ulusal dili vardır.
Bu milletler İslam Dinini kabul ettikten yüzyıllarca sonra Arap olmuşlardır.
Bu millet doğduğunda Arap ulusu kabile olarak bile doğmamıştı. Zaten Arap Milliyetçiliği de İslamiyet ile birlikte başlamıştır. İkisi birbirine paraleldir.
Arap ile İslamiyet eş anlamlıdır.
İslamiyet denince Arap anlaşılır.
İslam denince başka ulus ismi anılmaz. Herkes bilir ki İslam Arap’tır, Arapçadır ve Arap abecesidir. Başka ne ulus vardır, ne abece, ne de dil. İslamiyet yekvücut üçlüdür: Arap, Arapça, Arap Dini.
Anımsayınız: Yugoslavya’nın bölünme sürecindeki savaşta Sırplar, ( ulus ismi ) ve Hırvatlar vardı ( ulus ismi ) ve Müslümanlar vardı ( yani İslam vardı) ama ( Boşnaklar ) yoktu.
Ayrıca işte Türkiye’nin durumu! Bunca gayrete karşın hala kurtuluş yolunu bulma çabasında değil miyiz?
Neden ve kimden kurtulmaya çabalıyoruz? Ulus olarak Araplaşmaktan kurtulmaya çalışıyoruz.
Arap ümmeti olmaktan kurtulmaya çalışmıyor muyuz?
Neden ve kimden kurtulmaya çabalıyor Türkçe? Arapçadan.
Bu gerçeği görün ve kabullenin lütfen.
Kurtulmaya çalışmak ne demek, düşünün lütfen.
Türklam bu kurtuluş yoludur, inanınız ve güveniniz.
Gerçek şudur: İslam Dini milletleri Araplaştırır ve dillerini yok ederek Arapça yapar, milletin ismini silerek Arap Milleti yapar. Bir isim aldatmacasıyla ümmet der ki esasında ümmet büyük millet demektir.
Ümmet ve millet sözcük kandırmacasını yutmazsanız bile sonuçta Arap’sınız. Var mı başka açıklaması?
Bir de çoklarınızın bilmediği bir gerçek var. Osmanlı Devleti zamanında devletin resmi dilinin Arapça olması için gayretler vardı. Gerek Tanzimat gerekse 1. ve 2. Meşrutiyette kurulan meclislere Osmanlıcanın yetersiz kaldığı ve devletinin dilinin tamamen Arapça yapılması kanun önergesi verilmişti. Eğer sultan bu oylamadan önce, başka nedenlerle, meclisi dağıtmasaydı ve oylamaya geçilseydi büyük olasılıkla iki yüz yıl önce Türkçe çoktan bitirilmiş olacaktı.
Türkçenin şansına bakın ki oylamaya geçilmeden meclisler feshedildi. Ama en büyük şans, tabii, Atatürk’ün gelmesidir.
Gündüz rüyasından uyandık. Artık dilimizi uluslararası bir dil yapamayacağız, o treni kaçırdık.
Gerçeği görelim. İslam Dini milletlerin diline Arapça sözcükleri sokarak, Arapça isimler aldırarak, kişileri Araplaştırıyor, milletleri Araplaştırıyor.
Atatürk sayesinde Türkçemizi konuşan Türk ulusuyuz. Bunu korumak için de yine Atatürk Devrimlerinin toptan sonucu olan Türklam adındaki Yaşam Felsefesini kabul etmemiz gereklidir. Gerçek gerçek işte bu kadardır!
Ne mutlu Türküm diyene.
Ne mutlu Türklam’ım diyebilene.
Türklam’ım demek en basitinden Arapça saldırısından kurtulmaya çalışan aydınlanmış kişisiniz demektir.
“Gerçek gecikmeyi sevmez.” Seneca.