...
...
Hiç birisi uzun ömürlü olmadı Onca beylik, hanlık ve devlet yıkıldı, Kaldı… Yerden kalkamadı. Birçokları başka ulusların yemi, Türk adını bile kullanamadı, Acaba bir yerde bir hata mı vardı? Yoksa bir güç, intikam mı aldı? En güçlünün intikamı, Bir de, İhanete neden bu denli sık rastlandı? İhanet eden ihanet bulur! Gök Tanrının değişmeyen kuralı, Yoksa bu mudur? Sanki gizli bir el Türk’ü sınadı, Dinini terk edenler çarpılacaktı, Nitekim çarpıldı kaldı. Neden hiç kimse farkına varmadı? Oysa o denli de ortadaydı. Türkler, hainlik etti, Türk dinini değiştirdi, En esaslı ihanet de Türkçeye idi. Sonra, asırları içti, bitirdi, Ama battı...
Bunu görüp de kesin çözüm arayan tek insan bence Atatürk idi ve bence bu büyük adamın düşüncesini kimse anlamadı. Belki anlayan olmuştur sinmiştir. Belki anlayan çıkmıştır, susmuştur. Belki anlayan olmuştur, zamanı gelmedi diye düşünmüştür. Bence şimdi, zamanıdır; hatta biraz da geç bile kaldık diye düşünüyorum.. Düşünce ile ancak düşünce baş edebilir. Bir düşünceyi ancak başka bir düşünce ile yenebilirsiniz, onunla ancak düşünce marifetiyle baş edebilirsiniz. Rahat bırakınız okulları ve kişileri. Düşünceye bakınız düşünceye! İslam dininde reform, sizi, ayni düşüncenin çeşitlemelerine, mezheplere ve tarikatlara götürecek ve sonu gelmez...
Diğer yandan, düşünüyorum da, olamayabiliriz de. Neden mi? Düşman düşünce çok güçlü de ondan. Nedeni şu: Bakın olaylar nasıl gelişmiş: Ebedi şef öldükten sonra gelen şeflerin hepsi, Ebedi Şefin düşüncesel mirasını görüp de ona uygun hareket edecekleri yerde, giderek artan miktarlarda İmam Hatip Liseleri ve benzer kurslar açmışlar. İmam Hatip Liselerinde bir yandan İslami düşünce ile yoğrulmuş kişileri yetiştirirken, ayni zamanda normal liselerde de laik kişileri yetiştirmişler. Böylece devlet, biri laik, biri de şeriatçı kişilik olarak iki tip yurttaş yetiştirmeğe başlamış. Birbirine taban tabana zıt, birbiriyle anlaşması olanaksız...
Toparlıyorum, bence, Türkiye’de, bütün ilklerin hepsi Atatürk’ündür. Türkiye sözcüğünün de, Türkçe’nin onurlandırılmasının da, Türklerin ilk kez bu ad altında bir ulus devleti oluşunun da ve Türklamın da. Düşüncesini görmek isteyen için. Ben sadece isime katkıda bulundum, o kadar. Galatasaray ve Beşiktaş gibi olabilir miyiz bilmiyorum ama umuyorum. Bazımız Müslüman, bazımız Musevi, bazımız Türklam, ama hepimiz Türkiye Cumhuriyetini sayan ve seven ve onu koruyan ve yücelten, yasalarına ve kurallarına saygılı birer Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olabilir miyiz? Liyakata inanan. Hepimiz Türkiye birinci ligi takımı. Milli maç yaparken bütün ulusun...
İşte bunlardan dolayıdır ki bence Atatürk de Türklama gitmekteydi. Zaman, zaman, zaman! Sabırlı Atatürk’ün bence en büyük arkadaşı zaman olmuş. Bu adam çok akıllı, çok temkinli, çok realist bir adam! Hiç hayalci değil. Ayakları devamlı yere basıyor. Zamana oynuyor. Zamana oynarken bir de mesaj vermiş, anlayana! .Ne demiş? “Beni görmek, beni tanımak demek, mutlaka benim yüzümü görmek değildir,” demiş. “Düşüncelerimi anlarsanız beni tanımış olursunuz,” demiş. Demiş de biz hangi düşüncesinden söz ettiğini anlayabilmiş miyiz? Bence zamana yayılan sır mesajı budur. Düşünceden bahsetmiş. Hangi düşünceden? Harf devrimi, kıyafet devrimi, gördüğünüz...
Ben Atatürk hayranıyım. Ancak hayranlığımın beni yanlış yönlendirdiğini de sanmayın. Ben öyle inanıyorum ki, eğer Atatürk, ikinciliğe soyunan bir insan olsaydı, Osmanlı Devletini devam ettirir, kendisi padişah olurdu. Fırsat düşkünü olsaydı, halifeliği devam ettirir, kendisi halife olurdu. Az şeyler mi bunlar? Ayrıca, teklif edilmemiş mi sanıyorsunuz? Edilmiş, edilmiş. Hayır demiş, istememiş. Benim Atatürk’üm, öyle inanıyorum ki, kesinlikle ikinciliği hedef alan bir kişi değildi. Gerçek büyük adamdı o. Yalansız, dolansız. Büyük ve küçük kandırmacası olmayan. Kanun adamı. Kural adamı. Benim Atatürk’ümü başka bir kişinin kurduğu...
İşte bu ve benzer nedenlerle, ben diyorum ki, devrim niteliğinde reformları yapan Atatürk, Türklam gibi bir adı, o çağda verememiştir çünkü ortam olgun değildi; reform adını kullanamamıştır çünkü o isim bir tuzaktı, reform yok demiştir çünkü devrimlerin halk bilincinde yer alması için zaman gerekirdi.
Ancak öyle inanıyorum ki gittiği yol, isim ne olursa olsun, Türklam gibi bir yoldu.
Yani İslam Dini kalacak ve Mustafa Kemal Atatürk, bu dinin altında, bir, ne kuracak, tarikat mı, mezhep mi, ne? Yani Atatürk İslam dininde bir mezhep kurucusu olacak, öyle mi? Biraz daha şakacı yaklaşım takınalım. Tarikatın adı ne olacaktı, bir bakalım, arayalım da bulalım? Laiklam mı? Güzel isim değil mi? Mezhebin adı ne olacaktı? Yine düşünelim, arıyoruz, eveeeet ve buluyoruz? İmam Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Atatürki Mezhebi. İyi mi? Ben bunlara gülüp de geçerim. Ama Atatürk zamanındaki akıllılar herhalde bunu görmemiş olacaklar ki gülüp de geçmemişler ve reformların tanınmasını istemişler. Anlaşılan reform...
Akıllılar doğumu görmüşler, reformları izlemişler, isim istiyorlar, isim de vermiyor. Neden? Çok mu ihtiyatlı? Ne bekliyor? İsim aranır, bulunurdu. Türkiye adı gibi! Türklam adı da bulunabilirdi veya benzeri. Durum için de yeni bir isim, tartışılır, bulunurdu. Bence Atatürk bunu istemiyor, çünkü bence, yine tekrar ediyorum, bence, Atatürk geçmişi eski hali ile istemiyor da ondan. Bu benim düşüncem, yineliyorum. Dinde reform yaptım deseydi, bu o kadar büyük bir tuzaktı ki, hemen anlamak olanaksız. Bu tuzağı çok çok iyi görmüş olmalı. Bu tuzaktan kaçmış. Bakınız reform adını taksa ne olacak! Bir kere, reform adını taksa, eski ile yeni...