ASKER VE DEMOKRASİ

A

Sanırım bir Fransız mareşal demiş, ” Süngü ile çok şey yapabilirsiniz, ancak üzerine oturamazsınız! ” Bizim Silahlı Kuvvetlerimiz, ne zaman süngünün üzerine oturdu, kaldı?

Batıdaki bazı demokrasiler ile kıyaslandığında ülkemiz silahlı kuvvetlerinin sivil hayattaki emredici rolü abartılarak, ülkemizi tanımayanlar tarafından demokrasimize baskı yapıyor gibi gösterme çabaları vardır ve daha da ileriye giderek ülkemizi askeri rejim gibi gösterme gayretlerini hepimiz biliyoruz.

Biz Hristiyanlığın 100 sene savaşlarını, otuz sene savaşlarını, din savaşlarını neden yaşamadık? Katoliklerle Protestan olanlar birbirlerini boğazladılar. Oysa din savaşlarını yaşamadan geldi laiklik bize ve tarihe bir ilki daha armağan ettik, diğer uluslara örnek olduk.

 Atatürk nasıl, Anadolu’da yaşayan Yunanca konuşanlar ile Rumeli’de yitirdiğimiz topraklarda kalan Türkleri, tarihteki bir ilki gerçekleştirerek mübadele etti ise, ayni biçimde bir ilki yaratarak bir İslam ülkesine, bize, laiklik kuralını getirdi ve uygulattı. Bu ikisi, dünya tarihinde iki ilktir ve övünmeliyiz, değil mi? Batının bize değil bizim batıya üstünlüğümüzdür bunlar. Müslümanlıkta laikliği getirmek bir ilktir. Ama en muazzam yönü, hiç savaş yapmadan inanılmayacak kadar büyük yeniliği bütün bir ulusun kabul etmesi ve sindirmesidir ki, en büyük büyüklük,  muazzamlık işte budur. Bütün bu gelişmeler ordumuzun gücüyle gerçekleşti.

Atatürk Türk halkının, bin yıldan beri mutlakıyet rejimi ile idare edilmeye alıştığını biliyordu. Hemen herkesin Müslüman yapısını biliyordu. İslam’ın laikliği sindiremediğini herkesten daha iyi biliyordu. Getirdiği yeniliklerin yurttaşlarımızın bazılarına itici gelebileceğini herkesten daha iyi biliyordu. Ama Devrimlerini korumayı bilecek kadar da akıllıydı.  

Atatürk Cumhuriyetin değerli bulduğu birçok ilkesini veya devrimlerini ulusun çeşitli katmanlarına armağan ve emanet ederek başka ilklere de imza atmıştır. Bunlar da bizim batıdan üstünlüğümüzdür.

 Cumhuriyeti çocuklara emanet etmiştir örneğin. Bu nedenle 23 Nisan Çocuk Bayramı dünyada bir ilktir.

Samsuna çıkışı Bağımsızlık Savaşını başlatan olaydır. Bu nedenle bağımsızlığımıza yönelik saldırıları göğüslesin diye 19 Mayıs Bayramını gençliğe emanet etmiştir.

Laikliği de Silahlı Kuvvetlerimize emanet etmiştir.

Bu da dünyada bir ilktir. Silahlı Kuvvetlerimiz bu değerli armağanı koruyor, o kadar. Böylece laiklik devrimi en güçlü eldedir.

Şunu iyi anlayınız. Laikliği ortadan kaldırmak isteyen politikacıların saldıracağı ilk güç, tek güç, Türk Silahlı Kuvvetleridir. Bir kere onu alaşağı edebilir ise, bir kere onu Cumhuriyet ve Atatürk yolundan, medeniyet yolundan saptırabilir ise, o zaman Türkiye Cumhuriyetinde laikliği kaldırabilir. Şeriata giden dinci yol taşlarını döşeyebilir.

Cumhuriyette laiklik kalkarsa Cumhuriyet de kendiliğinden içi boş bir çuvala döner. İçi boş çuvallar dik duramazlar.

İşte subaylarımız, sadece yurt savunması, yurt içi dirlik ve düzen için değil, laikliği korumanın da en yüce görev olduğunu, laiklik elden giderse ülkenin Kaddafi’nin Halk Cumhuriyeti gibi, Irak’ın Saddam’ı gibi, Suriye gibi, Afganistan gibi, Cezayir gibi olacağını bilmeli ve görevlerini buna uygun yapmalıdırlar. Bağımsızlığımız, onu izleyen devrimlerimiz ve devrimlerin en önemlisi, İslam yapısında gelen laikliğimiz, hep, ordumuzun gücüne dayanarak getirildi ve korundu.

Atatürk’e saldıracak düşmanlar bu nedenle ilk defa Türk Silahlı Kuvvetlerine saldıracaklardır, bunu böyle bilin.

Kim yurt içinde Türk Silahlı Kuvvetlerine saldırırsa Türkiye’nin de Türkün de Türkçenin de düşmanı o dur, onlardır diye belleyin.  

Atatürk’e saldırmak demek getirdiği modern devrimlere saldırmak demektir. Atatürk bir insan ve öldü. Hiç ölüye saldırılır mı? Ne yaşıyor? Devrimlerini sayan ve koruyan insanlarımız yaşıyor. O halde bilin ki ölü Atatürk’e saldıran size saldırıyordur, devrimlerine saldırıyordun. Bu böyle bilinmelidir. Bu böyle bilinmeli.

Bizim ordumuzun subayları başa geçip dikta rejimi kurmazlar. Laikliği korumak için zaman zaman ayarlamalar yaparlar ve halkımızın laikliği iyi ve yaygın kabul etmesini beklerler ki yeniden dünyada güçlü olalım, zengin olalım ve mutluluğu tadalım.  Başka ülkelerin bunu bildiğini ve bilmezden geldiğini ve orduyu zayıflatmak için çeşitli demokrasi bahaneleri kullandığını da bilelim.

Silahlı Kuvvetlerimizden başka hangi güç var idi laiklik armağanını bozulmadan koruyacak ve sürekliliğini sağlayacak? 

Savaş mı yapsaydık yani,  birbirimizi mi kesseydik ve öldürseydik, o zaman mı sevineceklerdi?

Böylece Silahlı Kuvvetlerimiz Atatürk Devrimlerine sahip çıkınca hem devrimler kaldı, hem kabul gördü ve hem de devamlılık sağlandı. Hem de 70 sene savaş olmadan laiklik, ne kadar iyi ve güzel ve yararlı bir ilke olduğu anlaşıldığından oturdu,  geniş halk kitleleri tarafından sevildi, sayıldı ve kabul gördü. Ülkemizi dış düşmanlardan koruduğu gibi iç düşmanlardan da yasalarımızı korudu. Uygulattı.

Bir zaman gelecek, öyle inanıyorum ki bu işlem Türklam sayesinde hız kazanacak, herkes Türklam olduğunda veya Türklam olmasa bile, hem laiklerin ve hem de Müslümanların kardeşliği yaşanmağa başladığında, artık emanet bütünüyle halkın malı olduğunda, Meclisimiz de emanete Silahlı Kuvvetlerimiz kadar sahip çıktığında, ondan da önemlisi, yurttaşlarımız tamamen sahip çıktığında, silahlı kuvvetlerimiz de batılı demokrasilerdeki yere gelecektir.

Yeter ki laik insanlarımız Müslümanlara yobaz demesinler, yeter ki Müslüman yurttaşlarımız laikliğin faziletlerini tanısınlar ve sevsinler ve yobazlık yapmasınlar, yeter ki aramızda kardeşlik egemenleşsin, yeter ki ben Türküm, Türkçe konuşurum, Türklam’ım diyelim.

O zaman, işte ancak o zaman, her kurumumuz tam olarak yerli yerine oturacaktır. Bence, daha önce değil.

Türklam din değildir, laikleşen sizlerin sürdüğü modern yaşamdır; başka hiçbir şey değildir. Modern yaşamı izleyen herkes Türklam’dır. Diğer kurallarını birazdan okuyacaksınız.

About the author

Dr. Erdem Alptuna

Erdem Alptuna tıp doktoru ve üniversite doçentidir.
Dr. Alptuna, Atatürk Devrimlerine uyum sağlayarak yaşayan insanların Yaşam Biçimine ve Felsefesini inceledi ve ortaya başka bir yaşam biçimi çıktığını kavradı. Bu yeni yaşam biçimine Türklam adını yakıştırdı. Ayrıca bugüne ve dünyaya daha iyi uyum sağlayacak birkaç yeni kural daha getirdi.
Dr. Erdem Alptuna bu blog’da, bu makaleler ile Türklam Yaşam Felsefesinin kurallarını anlatıyor. Cumhuriyetin kaya gibi sağlam yaşaması için Türk, Türkçe ve Türklam’a gereksinim vardır diyor. Türklam bir din değildir. Ama benzer bir Yaşam Felsefesi ve bu felsefeden doğan bir Yaşam Biçimidir. Dr. Alptuna herkesi makaleleri sürekli okuyarak Türklam’ı öğrenmeye davet eder. Beğenenlerin de kendilerini Türklam’ım adıyla tanımlamasını önerir.
Türkiye, Türk, Türkçe ve Türklam Dr. Alptuna’ya göre Atatürk Devrimlerinin doğal sonucu, Türk Devrimlerinin en son halidir.

Add Comment

Dr. Erdem Alptuna

Erdem Alptuna tıp doktoru ve üniversite doçentidir.
Dr. Alptuna, Atatürk Devrimlerine uyum sağlayarak yaşayan insanların Yaşam Biçimine ve Felsefesini inceledi ve ortaya başka bir yaşam biçimi çıktığını kavradı. Bu yeni yaşam biçimine Türklam adını yakıştırdı. Ayrıca bugüne ve dünyaya daha iyi uyum sağlayacak birkaç yeni kural daha getirdi.
Dr. Erdem Alptuna bu blog’da, bu makaleler ile Türklam Yaşam Felsefesinin kurallarını anlatıyor. Cumhuriyetin kaya gibi sağlam yaşaması için Türk, Türkçe ve Türklam’a gereksinim vardır diyor. Türklam bir din değildir. Ama benzer bir Yaşam Felsefesi ve bu felsefeden doğan bir Yaşam Biçimidir. Dr. Alptuna herkesi makaleleri sürekli okuyarak Türklam’ı öğrenmeye davet eder. Beğenenlerin de kendilerini Türklam’ım adıyla tanımlamasını önerir.
Türkiye, Türk, Türkçe ve Türklam Dr. Alptuna’ya göre Atatürk Devrimlerinin doğal sonucu, Türk Devrimlerinin en son halidir.