ADLANDIRMANIN YARARI VAR

A

TÜRKLAM ADININ YARARI NEDİR?

Yazar, Türkiye’deki kişisel ve toplumsal huzursuzluğu ve karmaşayı, Türklam adının verilmemesine veya benzer bir adlandırmanın veya tanımlamanın zamanında yapılmamasına bağlamaktadır. Ad verilmeyince laik kişiler benliklerini bulamadılar ve laik toplum kendi sınırlarını iyice çizemedi.

Eğer laik kişiliğe benliğini tanımlayacak, sınırlarını çizecek ve onu tam anlamıyla tanıtacak bir ad daha önceden, laiklik devrimi yapıldığı an veya hemen sonra verilebilseydi, o zaman, bu insanlar felsefi yapılarını geliştirebilir, karakterlerini daha da sağlamlaştırabilir ve bugüne kadar bir hayli ilerleme kaydedebilirlerdi.

Türklam gibi adlandırma,  bir kere laik kişilerin varlığını göstermesi açısından yararlıdır.

Asla unutmayalım ve yalanlara kanmayalım! Laiklik dinden çıkma değildir. Laik kişiler de inançlıdır ve dindardır.

Her zaman aklınızda tutunuz lütfen, laik kişi dediğim her zaman laik ve dindar kişiden söz ediyorum. Çünkü bu ülkedeki bütün laikler zaten dini bütün insanlardır. Hiçbir laik dinsiz değildir. Bu ülkedeki laik insanların ezici çoğunluğu Müslümandır.

İkinci olarak bu kişilerin oluşturduğu toplumun varlığını göstermesi açısından yararlıdır.

Diğer yandan, giderek bu ad altında, kişilik ve toplum inşasıyla kendi sınırlarını iyice belirleyecekleri ve kendi felsefelerini geliştirebilecekleri için Türklam adı,  bu kişi ve toplum için yıkılmaz bir kale yapısıyla ortaya çıkacaktı.

Türklam adı bu kişi ve topluğu geleceğe taşıyacak tek olgudur.

Kullanılmaz ise bu kişiler ve toplum başkaları tarafından yok edileceklerdir kanısındayım. 

Değerli laik ve dindar yurttaşlar: Türklam adını alınız, benimseyiniz ve kullanınız. Kullanmazsanız başka takımlar tarafından yok edileceksiniz. Bunu iyice anlayın artık!

Adlandırmanın öneminin altını çizmek için Galatasaray ve Beşiktaş futbol takımları örnek olarak verilebilir.

Ülkemizde çok sayıda futbol takımı vardır. En önemlileri dört büyüklerdir. Burada ben sadece ikisini,  vereceğim örneği anlatmak için aldım. Yoksa Fenerbahçe ve Trabzonspor ve diğerleri de hepsi bizim takımlarımızdır. Ben futbol ve basketbol ve voleybol ve atletizm aşığı bir kişiyim ve her gün bisiklet binerim.

Şimdi örneğimize geri dönelim.

Her ikisi de futbol oynamakla birlikte, adları gibi renkleri de ayrıdır. Hiç renklerini belirlememiş, sınırlarını çizmemiş, adını vermemiş takım bulunabilir mi?

Böyle bir ayırımı yapmaktan korkmamak gerekir. Bu durum bölücülük değildir. Unutmayalım ki Galatasaray da Beşiktaş da Türk Milli Liginde oynarlar ve her ikisi de bizim takımlarımızdır.

Örneğe devam etmek gerekir ise, yine basit olarak anlatayım. Laiklik devrimi yapıldığı zaman, siyah-beyaz Beşiktaş takımına ek olarak, ayni ligde bir de sarı-kırmızılı bir takım oluşmuştur ve bu takımın taraftarları çoğalmış ve belirli bir toplum kesimi gelişmiştir. Ancak Galatasaray adı verilmemiştir.

O zaman Beşiktaş adını kullanan siyah-beyazlı taraftarlar ile Beşiktaş adını kullanan sarı-kırmızılı taraftarlar arasında huzursuzluk ve karmaşa gelişmez mi?

Beşiktaş taraftarlarının bazıları bizim renklerimiz siyah-beyaz derken bazıları da hayır sarı-kırmızı diyerek birbirleriyle kavgaya tutuşmazlar mı?

Böyle bir ayırım Beşiktaş’ı bölmez mi?

Karmaşa sarı-kırmızılı Beşiktaş taraftarına Galatasaray adını vermekle sonlanmaz mı?

Adın verilmesinden sonra ilkelerini belirleyecek, sınırlarını çizecek olan Galatasaray toplumu daha onurlu bir yere gelmez mi? Hız kazanıp, benliğini bulup daha büyük başarılara imza atmaz mı?

İşte Türklam adının yararı budur.

GERÇEK GERÇEK NEDİR?

Diyeceksiniz ki Kayserispor futbol takımının renkleri de sarı kırmızıdır. Göztepe de öyledir ve daha niceleri. Galatasaray ile kavga mı edeceklerdir? Ama Kayserispor tektir, Göztepe tektir ve sarı kırmızılıdır. Bir kısım Kayserispor ve Göztepe taraftarı siyah beyaz, bir kısmı sarı lacivertli, bir kısmı sarı kırmızılı olsaydı kavga oradan çıkardı!  

Gerçek şudur: Siyah-beyaz Beşiktaş, sarı-kırmızı Galatasaray kulüpleri, takımları, inananları, taraftarları vardır.

Gerçek şudur: İslam’ın inananları, taraftarları, vardır.

Gerçek şudur: Laiklik yapımız vardır, inananları ve taraftarları vardır.

Gerçek gerçek ise şudur: İslam’ın taraftarları laikleri istemez.

Gerçek gerçek şudur: Laikler hem laik hem de dindardır. İslam istese de istemese de laikler kendilerini Müslüman görür ve öyle kabullenirler.

Gerçek gerçek şudur ki laiklerin Müslümanlığı, kendilerinin tanımladığı bir Müslümanlıktır. İyilik, doğruluk, dürüstlük, vatanseverlik gibi yüce doğruları kendi dinleri kabullenmişlerdir ama akıllarının bir türlü almadığı şey iyilik, doğruluk ve dürüstlük gibi vasıfların İslam Dininin kurallarının sadece çok küçük bir parçası olduğudur. Bir de dinin başka kuralları vardır. İşte Laikler bu kuralları istemeyince, yani, hırsızlık yapılınca kolun kesilmesini, bir erkeğin dört kadın almasını, boş ol değince boşanılmasını, kadınların boyunlarına kadar toprağa gömülüp taşlanarak öldürülmelerini istemeyince,  artık siyah beyaz değil sarı kırmızılı olmuşlardır da farkına yeni yeni varmaktadırlar.

Ellili altmışlı yaşlara gelip de İslamiyet’in bu ve benzer ve çok itici gelen diğer kurallarının varlığına uyanınca,  ne yapayım, şimdi din mi değiştireyim diyen öylesine çok sayıda insan vardır ki, inanamazsınız. Gerçek gerçek budur. Çarşafa girmem diyenler vardır ama siyah beyazız diye tuttururlar.

İşte Türklam adı bunun için şarttır,  gereklidir ve olmazsa olmazdır. Dindar laikliğin ne olduğunu anlatır. Sizlere sizleri anlatır Türklam. Türklam dindar laikliğin sınırlarını çizer. Türklam laik dindarların ana kitabıdır. Hepimiz hem laikiz ve hem de dindarız. Sınırlarımızı bilmemiz gerekir.

Gerçek gerçekleri kabullenirsek, nasıl birleştiririz sorusu ortaya çıkmamakta mıdır? Çünkü ayrılamayız. Bu da katı gerçektir.

Haydi, şu katı gerçekle de yüzleşelim: Bugün siyasi İslam’ın çeşitli ülkelerde ve Türkiye’de,  oluşturmağa çalıştığı güç ve taraftar toplama gayreti, laikliği yok etme hayalinden kaynaklanmakta ve beslenmektedir.  Hayalin devamında Türk toplumunu tutucu bir Arap toplumu gibi İslamlaştırmak gelmektedir. Hayalin son aşamasında Türkleri Araplaştırmak gelmektedir. İslamiyet’in Araplaştırdığı çok sayıda millet vardır. İleride anlatacağım. Biz Türkleri Araplaştıramadılar. Biz onurlu, şerefli bir ulusuz. Araplaşmayacağız. Araplaşmamak için de Türklam adı şarttır.

Haydi, şu zavallı gerçekle de yüzleşelim: Laik dindar kişiler İslam’dan ne kadar uzaklaştıklarının bilmemektedir.  Dincilerin önerilerini aşırı tatsız bularak ne yapacağını şaşıran ve “ Ben bu yaştan sonra din mi değiştireyim yani, sorusunu kendine ve başkalarına soran çok sayıda insana kulak misafiri oldum.

Laik kişilerin zaman zaman içine düştükleri şüphe ortamı İslam’ın nerede bitip laikliğin nerede başladığını iyi bilmemekten, aradaki ince çizginin farkına varmamaktan kaynaklanmaktadır.

Türklam adı, felsefesi ve yaşam biçimi, bu çizgiyi çizip, iki takımımızı da birleştirerek bir Ulusal Takım yapabilir mi?

Yapar inancıyla bu kitabı yazdım.

About the author

Dr. Erdem Alptuna

Erdem Alptuna tıp doktoru ve üniversite doçentidir.
Dr. Alptuna, Atatürk Devrimlerine uyum sağlayarak yaşayan insanların Yaşam Biçimine ve Felsefesini inceledi ve ortaya başka bir yaşam biçimi çıktığını kavradı. Bu yeni yaşam biçimine Türklam adını yakıştırdı. Ayrıca bugüne ve dünyaya daha iyi uyum sağlayacak birkaç yeni kural daha getirdi.
Dr. Erdem Alptuna bu blog’da, bu makaleler ile Türklam Yaşam Felsefesinin kurallarını anlatıyor. Cumhuriyetin kaya gibi sağlam yaşaması için Türk, Türkçe ve Türklam’a gereksinim vardır diyor. Türklam bir din değildir. Ama benzer bir Yaşam Felsefesi ve bu felsefeden doğan bir Yaşam Biçimidir. Dr. Alptuna herkesi makaleleri sürekli okuyarak Türklam’ı öğrenmeye davet eder. Beğenenlerin de kendilerini Türklam’ım adıyla tanımlamasını önerir.
Türkiye, Türk, Türkçe ve Türklam Dr. Alptuna’ya göre Atatürk Devrimlerinin doğal sonucu, Türk Devrimlerinin en son halidir.

Add Comment

Dr. Erdem Alptuna

Erdem Alptuna tıp doktoru ve üniversite doçentidir.
Dr. Alptuna, Atatürk Devrimlerine uyum sağlayarak yaşayan insanların Yaşam Biçimine ve Felsefesini inceledi ve ortaya başka bir yaşam biçimi çıktığını kavradı. Bu yeni yaşam biçimine Türklam adını yakıştırdı. Ayrıca bugüne ve dünyaya daha iyi uyum sağlayacak birkaç yeni kural daha getirdi.
Dr. Erdem Alptuna bu blog’da, bu makaleler ile Türklam Yaşam Felsefesinin kurallarını anlatıyor. Cumhuriyetin kaya gibi sağlam yaşaması için Türk, Türkçe ve Türklam’a gereksinim vardır diyor. Türklam bir din değildir. Ama benzer bir Yaşam Felsefesi ve bu felsefeden doğan bir Yaşam Biçimidir. Dr. Alptuna herkesi makaleleri sürekli okuyarak Türklam’ı öğrenmeye davet eder. Beğenenlerin de kendilerini Türklam’ım adıyla tanımlamasını önerir.
Türkiye, Türk, Türkçe ve Türklam Dr. Alptuna’ya göre Atatürk Devrimlerinin doğal sonucu, Türk Devrimlerinin en son halidir.